Şimdi Gerçekten Baba Kucağı
- calpay
- 15 Ağu 2023
- 2 dakikada okunur

Artık baba adayı olarak değil, bir baba olarak yazıyorum. Ne mutlu bize ki Aralık ayı başında oğlumuza kavuştuk. Yaklaşık 15 saat süren bir doğal doğum serüveninin ardından aylardır ultrason ekranlarından tanıdığımız yavrumuzu kucağımıza aldık. Daha önce hiç buna benzer duygular yaşamadığım için o anki duygularımı tarif etmem mümkün değil. Sadece, hayatta hissedebileceğim ne varsa hepsini aynı anda hissetmek gibi bir şey olduğunu söyleyebilirim.
Doğum sürecinin tamamında eşimin yanında olmaya en baştan karar vermiştim. Evde kasılmalar başladığında süresini ve aralıklarını takip etmek o an için işe yarar bir görevdi. Ancak sonrasında hastaneye gelip doğumun gerçekleşmeye başlamasını beklerken ara ara kendimi yararsız hissetmeye engel olamadım. Sancı çeken eşimin elini tutmak ve onun kulağına cesaret verici, rahatlatıcı sözler fısıldamak dışında yapabileceğim çok fazla bir şey yoktu. O anlarda kendimi uzaktan, düşünce gücüyle eşyaları hareket ettirmeye çalışan birisi gibi hissettim. O sırada bana hangi süper güce sahip olmak istediğim sorulsa, “düşünce gücüyle eşimin ağrılarını azaltma ve onu rahatlatma” gücünü isterdim.
Anneler için doğal doğum süreci nasıldır, hayal bile edemiyorum. Hastanede kasılmaların şiddetini gösteren NST cihazında gördüğüm rakamlar, kontrollerde gördüklerimin kat kat üzerindeydi; Yani tahminen dayanılmaz şiddette… Ece, bir kere bile vaz geçme eğilimi göstermeden bu şiddetli ağrılara bu kadar uzun süre nasıl dayandı anlayabilmiş değilim. Fiziksel olarak buna dayanmak herhalde sadece annelik iç güdüsünün getirdiği irade sayesinde mümkün olabiliyor. Benim içinse bu süreç duygusal yönden şiddetli ve zorlu oldu.
Artık doğumhaneye gitmek zamanı geldiğinde kontrolü tamamen bırakıp akışa teslim olduk. Uzun ve yorucu bir gecenin ardından öğle saatlerinde, bizimle birlikte mücadele eden ve en az bizim kadar yorulmuş olan oğlumuza kavuştuk. O anlar şu anda rüya gibi gelse de yaşandığı sırada insanın içinde daha önce hissetmediği kadar güçlü duygular uyandırıyor. Hele doğum anı… Oğlumun başının dışarıya çıkışı ve yüzünü ilk gördüğüm an herhalde hayatımın sonuna kadar aynı canlılıkta benimle birlikte kalacak.
Doğum sonrası allaha şükür hemen her şey istediğimiz gibi ilerledi ve hastanedeki iki günün ardından evimize geldik. Elimizden geldiğince bebekli hayata hazırlanmıştık ancak her şey kitaplarda yazıldığı, filimlerde gösterildiği gibi olmuyor. Bir defa bebek senin hazırladığın zaman planına uygun hareket etmiyor. Durup dururken uyanıyor, vakti gelmeden acıkıyor, sen ne kadar uğraşsan da gazı tam olarak çıkmıyor. Ayrıca her şeyi de ağlayarak ifade ediyor. Buna bizdeki uykusuzluk ve yorgunluk da eklenince evin içinde kaçacak delik arar oldum.
Babalık izninin bitmesiyle işe başladığım ilk gün evden çıkarken, kendimi hapisaneden kaçan bir mahkum gibi hissediyordum. Garip bir özgürlük duygusu ile işe gittim. Ofisime girip masama oturduğum anda da tek istediğim şeyin eve dönmek olduğunu fark edip büyük bir şaşkınlık yaşadım. İlk hafta bu duygusal gelgitler devam etti ancak şimdi daha sağlam kafayla işe gidebiliyorum. Tabi yine de eve dönüp oğlumu kucağıma alacağım anı iple çekerek...Artık gün içerisindeki en mutlu zamanlarım oğlumun kucağımda uykuya daldığı ve benim kıpırdamadan onu tutabildiğim kadar kucağımda tuttuğum zamanlar.
Ben, baba olarak ilk on gün sürekli yanlış bir şeyler yaptığım ya da bir şeyleri eksik yaptığım için Efe’nin ağladığını düşünerek mutsuz oldum ve kendimi yetersiz hissettim. İnsan bebek ile ilgili her durumda, kendisinin en önemli etken olduğunu zannediyor. Zamanla öğrendik ki, sen yanlış bir şey yapmasan da bebeklerin zaten gazı olabiliyormuş, durup dururken hıçkırık tutabiliyormuş, ne kadar uğraşsan da istemezse uyumuyormuş. Bu bilgiler sayesine suçluluk duygumuz artık azaldı. Birkaç haftalık tecrübemiz ile en azından, yorgunluğumuzu “mutlu yorgunluğa” çevirmeyi başardık. Küçük hedefler koyup ileriye yeni enerjiler ve heyecanlar ile bakmayı öğrendik. Hele bir kırkı çıksında…
Comments