top of page

Babasının Oğlu, Oğlunun Babası

  • calpay
  • 16 Ağu 2023
  • 2 dakikada okunur

Babalar günü yaklaşıyor. Çocuklar anneler gününde olduğu gibi çeşitli organizasyonlarla babalarının bu özel gününü kutlayacak ve bazıları adet olduğu üzere onlara hediye alacak. Halbuki ben tam tersini düşünüyorum. Bence babalar, baba olma mutluluğunu onlara yaşattıkları için çocuklarına hediye almalı...


Oğlum benim ona verebileceğimden çok daha fazlasını bana veriyor. Baba olmak hayatıma öyle bir anlam ve zenginlik kattı ki bunun için ben çocuğuma minnettarım. Babalar gününde kutlamaya değer gördüğüm şey de sadece bu birliktelik.

Oğlum Efe iki buçuk yaşını geçti. Artık onunla birlikte geçirdiğim zamandan o kadar fazla keyif alıyorum ki neredeyse her an kuyruk gibi peşine takılacağım. Tek kelimelik cevaplar, kısa cümleler yerine karşılıklı konuşmalar başladı. Oyun oynamanın dışında beraber muhabbet ediyoruz, espri yapıp gülüyoruz, parkta yürüyerek ya da bisikletle dolaşıp keşiflerde bulunuyoruz.

Oyuncak arabalarla oynarken bile arabaları sadece oradan oraya götürmekle kalmıyoruz, bir hikayemiz var ve ona uygun hareket ediyoruz. Muhakeme yeteneği de geliştikçe algısının ne kadar açık olduğunu görmeye başladım. Mesela aylar önce onun yanında annesine bir kez söylemiş olduğum bir şeyi mevcut durumla ilişkilendirip bana söylediği zaman hayretten ağzım açık kaldı.

İki yaşından itibaren çocuklarda bireyselliğin gelişmeye başladığını ve bu değişime de “iki yaş sendromu” diye isim takıldığını biliyoruz. Ben yine de bu kadar büyük bir değişim beklemiyordum. Sendrom kısmı göreceli. Ben o kısmı oğlumun kişisel alanına girmeyerek ve onu dikkatle dinleyerek idare ediyorum. Dinlenip anlaşıldığı zaman o da beni sakince ve daha dikkatli dinliyor. Dolayısıyla aramızdaki diyalog bu şekilde gelişmeye başladı.

Diyalog geliştikçe kendi çocuğumda daha fazla görüp hissettiğim şey, bu dünyaya gelirken bilgi ve tecrübeyle doldurulması gereken boş bir kitap gibi gelmediği, onun da kendisine ait bir donanımla gelmiş olduğu. Onun da doğuştan getirdiği özellikleri, kendisine ait bilgileri, bir kaderi ve bir yolu var. Ebeveyn olarak bizim görevimiz de onu çıkacağı bu yolculukta desteklemek.

Tabii ki çocuklarımızın bakıma, ilgiye ve korunmaya ihtiyacı var. Ancak bu ihtiyaçlar ebeveynlere direkt olarak çocukların hayatlarına müdahale etme yetkisi vermiyor.

Oğlum Efe büyüdükçe ve bireyselliğini ortaya çıkartmaya başladıkça daha çok fark ettim ki aslında ne çocuklar ebeveynlere ne de ebeveynler çocuklara sahip. Çocuklar ebeveynleri aracılığıyla bu dünyaya geliyorlar, büyümek ve gelişmek için onların desteğine ihtiyaç duyuyorlar ancak hepsi bu. Çocuğa patronluk taslamak, onu kendi isteklerin, korkuların, ihtiyaçların doğrultusunda yönlendirmeye çalışmak hiç doğru değil. Çocuklarımızdan tek farkımız onlardan belli bir süre önce dünyaya gelmiş olmak, onun dışında onlardan üstün başka bir niteliğimiz yok. Ebeveyn olmak kazanılmış bir hak değil bir ayrıcalık. Bu ayrıcalığı suiistimal etmek yerine ona değer vererek en iyi şekilde kullanmalı ve hayat yolculuklarında çocuklarımız için çok iyi bir yol arkadaşı olmalıyız.

Baba olduğum ilk aylarda bir arkadaşımla konuşurken farkında olmadan çocuk sahibi olmak terimini kullanmıştım ve o da bana demişti ki; “Sen çocuğuna sahip olduğunu mu zannediyorsun? Sana sahip olan aslında o.” Onun o konuşmada söylediği şey aslında şakayla karışık artık hayatını çocuğuna göre yaşayacak olmak gibi bir şeydi…Ben de o zaman fazla üzerinde durmamış ve gülüp geçmiştim. Ancak şimdi anlıyorum ki çocuklarımızın sahibi değil sadece çıkacakları hayat yolunda onların koruyucusu ve destekçisiyiz.


Comments


Bana Ulaşın

bottom of page