Seçme Özgürlüğü ve İçimizdeki Doyumsuz Hayvan
- calpay
- 7 Eyl 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2023

İnsan sürü halinde yaşayan bir canlıdır. Her ne kadar spritüel boyutta insanın yalnız olduğunu, yalnız doğup yalnız öldüğünü kabul ediyor olsak da insanlar topluluk halinde yaşarlar. Bu sebeple, tarihin başlangıcından beri bir arada yaşayabilmek için çeşitli yöntemler ve kurallar uygulamaya çalışmışızdır.
Ancak her yöntemin temelinde gelip takıldığımız şey özgürlük oluyor. Hem birlikte yaşamalıyız hem de herkes özgür olmalı.
Eskiden beri hep insanların neden güç peşinde koştuğunu düşünür, sonuçta beni tam olarak tatmin eden bir cevap bulamazdım. Kiminin zengin olmak, kiminin itibar görmek ve sevilmek, kimininse etrafındaki yaşamı değiştirmek için güç sahibi olma isteği olabiliyordu. Ancak aslında aranan şeyin özgürlük sanılan serbestlik olduğunu sonradan anladım. İnsanlar canının istediğini yapabilmek için güç sahibi olmaya çalışıyor.
En kısa tanımıyla “kendi hareketlerini kontrol edebilme niteliği” olarak karşımıza çıkan özgürlük kavramı kitaplarda, “birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumu” olarak tanımlanıyor. Ancak bu durumun “kişinin diğer bireylerin haklarına saygı duyduğu sürece” geçerli olduğunu da eklemeyi ihmal etmiyorlar. Yani her insan özgür olmalıdır ancak canının her istediğini yapmakta serbest değildir.
Diğer taraftan, gücü elinde bulunduran kimse, özgür olduğu için canının her istediğini yapmakta serbest olduğunu zannediyor. Birlikte yaşama kurallarını kendi isteklerine göre çarpıtıp değiştirerek sanal bir özgürlük hissi uyandırıyor ve herkesin de bundan aynı derecede memnun olması gerektiğini düşünüyor. Yani birçoğuna göre özgürlük, güç ile doğru orantılı. Böyle insanlar gücü eline geçirdiğinde kendisi gibi düşünmeyen herkesi bastırarak kendilerine uygun bir özgürlük alanı yaratmaya çalışıyor. Bu, ikili ilişkide de, ailede de, ülke yönetiminde de aynı şekilde işliyor.
İstisnalar olsa da gücün insanın başını döndürdüğü ve eninde sonunda, Freud’ a göre üç katmandan oluşan insan zihninin en alt katmanı olan id’ i (alt bilinç) baskın hale getirdiği bir gerçektir. Bu katman içimizdeki doyumsuz hayvandır. Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel, durdurulamayan yanımızdır. Güdüleri durdurarak çevre ve doğayla uygunluğu tarafsız bir zeminde kontrol eden benlik (ego) devreye girmeden, üst benlik (süperego) ortaya çıkamaz. Üst benlik ise kural ve değerler bütünlüğü içinde insana yön veren bölümdür. Bu bölüme vicdan da denilebilir. İyi ya da kötüyü birbirinden ayırmaya başladığımız süreçlerde gelişir ve olgunlaşır. Zamanla aile, anne ve baba, çevre, okul, din, geleneklerden öğrendiklerimiz içselleştirilir ve bizim değer ve kurallar bütünlüğümüzün oluşmasına yardım eder.
Sonuç olarak güç sahibi kişinin daha fazla özgür olmasını engelleyebilcek tek şey ya kendi iradesi ya da başka bir güç kaynağı olabilir gibi görünüyor. Toplumsal yaşamda özgürlük kavramı da bence fazla abartılı, hayali bir kavram olarak yer alıyor, keşfedilmemiş bir ülke gibi... Herkesin mutluluğu aradığı gibi özgürlüğü de aradığı bir dünyada yaşıyoruz. İnsan anlık mutluluklar veya anlık özgürlük hissi yaşayabiliyor, ancak bunu sürekli kılmak güç kullanmadan mümkün görünmüyor.
Aslında sadece özgür bir irademiz olduğunun farkında olursak, engellenemeyecek tek özgürlüğün iyi veya kötü olmayı seçme özgürlüğü olduğunu görürüz. Toplumsal yaşamın yönünü belirleyen de iyi olmayı seçenler ile kötü olmayı seçenler arasındaki fark olacaktır.
Comments